Bakan Avcı, TRT Haber’in canlı yayın konuğu oldu  
Bakan Avcı, TRT Haber’in canlı yayın konuğu oldu

Bakan Avcı, TRT Haber’in canlı yayın konuğu oldu

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TRT Haber’de canlı yayımlanan Haber Odası programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Bakan Avcı, TRT Haber’in canlı yayın konuğu oldu

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar: 

 

Şubat’ta 30 bin civarında öğretmen ataması yapılacak

“Sayın Başbakan da zaten bir sayı telaffuz etti 30 bin diye. Ben de müteaddit vesilelerle bunu doğrulayan 30 binin işte artısı-eksisi olur, ama 30 bin civarında olur.

 

Ama bu bildiğimiz anlamda Ağustos’ta ve daha önce yaptığımız atamalar gibi de olmayacak, sayı anlamında söylemiyorum, atananların göreve başlama süreçleriyle ilgili farklı bir uygulama getiriyoruz.

 

Atama bekleyen öğretmen adayı arkadaşlarımızın bu konuyu da merak ettiklerini biliyorum, onun için kısaca onu da açıklamakta yarar var. Şimdi Şubat’ta inşallah 30 bin civarında bir atama yaptığımızda bu atanacak olan öğretmen adaylarımız geçmişte olduğu gibi, hatta bu son Ağustos atamasında da olduğu gibi atandıktan 15 gün sonra hemen görev yerlerine gitmeyecekler, hemen sınıfa girmeyecekler. Ne yapacak? Tercihe bağlı olarak atandıktan sonra, yani 1 Mart itibariyle atanmış olacaklar, maaşlarını almaya başlayacaklar, ama tercihe bağlı olarak ya bulundukları ilde veya üniversiteyi bitirdikleri ilde veya atandıkları ilde kendi tercihlerine bağlı olarak bir hizmet içi eğitim, daha doğrusu bir oryantasyon, bir yönlendirme programına tabi tutulacaklar. 

 

Programın özü şu: Her yeni öğretmen adayımıza, her atanan yeni öğretmenimize bir danışman öğretmen atayacağız. Kimdir bu danışman öğretmen? Meslekte en az 10 yılını doldurmuş, tecrübeli, yani mesleğin duayeni sayılabilecek kıdemli öğretmenlerimiz. Bu öğretmenlerimiz birebir yeni atanan öğretmenlerle eşleştirilerek bir danışmanlık fonksiyonu icra edecekler. Ne yapacaklar aday öğretmenler? Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, yani bütün ikinci dönem boyunca o tercih ettikleri ilde değişik sınıflarda gözlemci olarak sınıflara girecekler. Kendi branşları her ne olursa olsun, diyelim ki lise matematik öğretmeni, biz o öğretmenimizi de ilkokulda bir sınıfa sokacağız ve o ilkokuldaki kıdemli bir öğretmenin dersini oturup o da izleyecek. Ortaokulda bir Türkçe dersine girecek ve oradaki kıdemli Türkçe öğretmenimizin dersini nasıl işlediğini o da gözleyecek. Lisede diyelim ki farklı bir branşta, beden eğitiminde yine tecrübeli, kıdemli bir öğretmenimizin beden eğitimi dersine o da katılacak ve gözlemci olarak onu da izleyecek. Böylece kıdemli öğretmenlerin sınıf içi faaliyetlerini birebir gözleme şansı olacak. Ayrıca birkaç gün il müdürünün yanında, birkaç gün ilçe müdürünün yanında, şube müdürlerinin yanında, maarif müfettişlerinin yanında onların kendi alanlarında nasıl çalıştıklarını, hangi mevzuatı nasıl uyguladıklarını görecek. Böylece hem sınıf kültürü konusunda kıdemli öğretmenleri birebir gözleme şansını bulacaklar, öğretmenler odasında oturacaklar, onlarla sohbet edecekler, bütün bunların programını da il müdürlüklerimiz yapacaklar. Şimdiden onun hazırlıkları başladı zaten.”

 

“Öğretmen, öğretmen gölgesinde yetişir”

“Eskiden eğitim enstitüleri vardı, stajyerlik döneminde sınıfa giriyorlardı, yine giriyorlar, ama bu bizim dediğimiz artık öğretmen olmuş, yani meslektaş olmuş. Dolayısıyla meslektaş meslektaş gölgesinde mesleğini bir kere daha pekiştirecek. Bizim geçen 24 Kasım Öğretmenler Günü’ndeki sloganımız; “İnsan, insan gölgesinde yetişir” idi. Bu sloganımızdan da mülhem olarak böyle bir program uygulamaya koyuyoruz. Öğretmen, öğretmen gölgesinde yetişir. Yani öğretmenlik formasyonunu biz pratikte, sınıfta, öğretmenler odasında, müdürün odasında, hatta velilerin okul aile birliği toplantılarına katılacaklar. Yani daha önce mesleğe başlamış olan kıdemli öğretmenlerimizin bu süreçleri nasıl yönettiklerini kendileri de aktif katılımla görecekler. Bunun öğretmenlerimize sınıfa girerken çok ciddi bir deneyim ve özgüven kazandıracağını düşünüyoruz. 

 

Bununla kalmayacağız. Mart, Nisan, Mayıs, Haziran bu şekilde geçecek, daha sonra yaz tatili geliyor. Yaz tatilinde de yine bizim rutin hizmet içi eğitimlerimize onlara uygun olanlarına onları da alacağız. Burada onlar için özel olarak geliştirdiğimiz bir başka hizmet içi eğitim katkısı da şu olacak: Özellikle Doğu’ya, Güneydoğu’ya gidecek olan öğretmen adaylarımız, öğretmenlerimiz gidecekleri yörede konuşulan mahalli diller konusunda da bir hızlı eğitimden geçirilecek.

 

Temel Kırmançi, temel Zazaki, belki dediğiniz gibi Siirt’te çocukların ana dilinin Arapça olduğu bir köyün öğretmeni olacaksa veya orada bir okula gidecekse temel Arapça gibi, yani çocuklarla, öğrencileriyle, velilerle, oradaki yöre halkıyla, komşusuyla iletişim kurmasını, temel iletişim cümlelerini öğrenebilecekleri bir eğitimden. Sadece dil eğitimi de değil, yani o yörenin kültürü, örfü, âdeti. Dolayısıyla sadece Doğu’ya, Güneydoğu’ya gidecek öğretmenler için değil Artvin’e gidecek olan öğretmenimiz de Artvin’in yerel kültürü konusunda, yani orada bir kına gecesi nasıl yapılıyor, düğünde ne olur, bir taziyeye gidilirken nasıl davranmak gerekir gibi temel örf ve âdete ilişkin, yöre kültürüne ilişkin bilgilendirme süreçlerinden de geçirilecekler. Bununla da işte dediğim gibi, hem öğretmenlerimizin özgüvenini pekiştirmek, hem de geçmişten beri zaten öğretmen toplumun en saygı gören kesimini oluşturuyor. Öğretmenlik saygın bir meslek, dolayısıyla da öğretmenimiz de toplum içerisindeki itibarını muhafaza edecek ve daha yukarıya taşıyacak, bu ön donanımlarla görev yerlerine gönderilmiş olacaklar. 

 

Öğretmenler Mart başından itibaren tabii maaşlarını alacaklar. Yani artık onlar öğretmenler, maaşlarını alacaklar, ama hemen sınıfa sokmayacağız onları, atandıkları yerdeki sınıfa sokmayacağız. Önce dediğim gibi bu ön oryantasyon eğitiminden geçirilecekler, daha sonra Eylül başında okullar açıldığı zaman onlar görevlerinin başına gidecekler. Diyelim ki Eylül ataması yapıldığı zaman da aynı şey yine birinci sömestri bu şekilde geçecek, ikinci sömestrde sınıflarına gitmiş olacaklar. 

 

Şimdi o konularla ilgili ciddi bir sıkışıklığımız var. Bazı arkadaşların, birçok arkadaşımızın o konuda mağduriyet şikayetlerini ben biliyorum. Yani il dışından gelen, özür atamalarıyla gelenler hizmet puanları daha düşük olduğu halde ilçelerdeki, il içi açmadığımız için ilçelerde de hizmet puanı yüksek olanlara göre il merkezlerine gelmiş oldular, o konuda şikayetler var. Şimdi biz norm güncellemesini yapıyoruz. Bu norm güncellemesine göre nerede ne kadar eksiğimiz-fazlamız var onlara bakıyoruz, ondan sonra bu dağılım sorunlarını tekrar bu gözle bir kere daha elden geçireceğiz. Ama şimdiden şu olacak-bu olacak diyemiyorum, çünkü şu norm güncellemeleriyle gerçek reel durumu bir görelim.

 

Bütün branşlarda öğretmen adaylarımız kendi branşlarının kontenjanının çok arttırılmasını istiyorlar. Haklılar, onlar şanslarını yükseltmek istiyorlar. Ama biz 120 branşta atama yapıyoruz. Yani düşünün ki her branştan 1000 öğretmen ki her branş da en az 1000 istiyor zaten, her branş en az bizden bir 1000 atama yapın talebiyle geliyor. Düşünün 120 branşta atama yapıyoruz, her branştan 1000 atama yapsak 120 bin atama yapmamız lazım; bu mümkün değil, doğru da değil, gerçekçi de değil. Yani biz ihtiyaçlarımıza göre, dediğim gibi işte bu norm güncellemeleri neticesinde hangi branşta nerede ne kadar eksiğimiz var, bunu gördükten sonra branşlara göre dağılımlarını belirleyeceğiz.”

 

 Formasyon konusunda YÖK’le iş birliği

“YÖK’le ciddi bir çalışmamız var. Yılların birikimi. Şimdi artık belli bölümlere formasyon verilmiyor, çünkü şu oluyor: Pedagojik formasyon alan herkes bunu atama için kazanılmış bir hak olarak görüyor, yani ben pedagojik formasyon da aldığıma göre artık beni atamanız lazım. Bu pedagojik formasyon temelde böyle bir müktesep hak oluşturmuyor, kazanılmış bir hak; yani her ne olursa olsun her pedagojik formasyon alanı biz atamak zorundayız gibi bir algı oluşuyor, bu doğru değil. Yani siyasal bilgiler fakültesinden mezun olanlar da diyelim kaymakamlık imtihanına girecek bir donanımla mezun oluyorlar, ama kendilerini efendim ben atanamamış kaymakamım demiyorlar. Öğretmen adaylarımız da aynı şekilde, eğitim fakültelerinden veya başka fakültelerden mezun oluyorlar, pedagojik formasyon alıyorlar, ama KPSS diye bir sınav var, ona giriyorlar. Ve biz KPSS’de aldıkları puanlara göre onları atayabiliyoruz. Dolayısıyla her fakülte mezunu pedagojik formasyonu da varsa hemen atanır gibi bir yanlış algı var. Gerçi öğretmen adayı arkadaşlarımız bunları biliyorlar, yani KPSS’nin de ne olduğunu, KPSS’de aldıkları puanların ne anlama geldiğini, norm kadronun ne anlama geldiğini, bunları biliyorlar. Ben genel kamuoyu açısından bu algı, çünkü genel kamuoyu da değil sadece, yani muhalefet liderleri bile işte ben diyor atanamayan bütün öğretmenleri alacağım. Şimdi 300 bin kişi kendini bu durumda görüyor, pedagojik formasyon almış. Diyelim siz iletişim fakültesi mezunusunuz, bir de pedagojik formasyon aldıysanız kendinizi medya okur-yazarlığı dersinin atanamayan öğretmeni olarak görebiliyorsunuz. Veya makine mühendisisiniz, yani pedagojik formasyon aldınız, kendinizi böyle -rastgele söylüyorum- işte atanamayan fizik öğretmeni gibi de algılayabilirsiniz; bu doğru değil. Ama maalesef muhalefet liderleri bile işte 300 bin, 400 bin atama yapacağından söz ediyor. Yani norm kadro nedir, kaç okulumuz var, kaç sınıfımız var, bu sınıfların mevcutları nedir, hangi branşta ne kadar öğretmen ihtiyacımız var, bunları bilmeden böyle bu gençlerin hayalleriyle böyle oynamak doğru değil.”

 

“25 bin 960 öğretmenimiz görev başında”

“37 bin atamamızın yüzde 70’ini, yani 26 binini Doğu ve Güneydoğu’daki 29 ile gönderdik. Bu atamaları yapmadan önce de çok ciddi özellikle sosyal medya üzerinden filan biraz da kasıtlı bir kampanya başlatılmıştı.

 

‘Efendim nasıl gidecekler, gitmezler insanlar’ filan gibi şeyler vardı. 26 bin öğretmenimizden meşru mazereti sebebiyle görevine gidemeyenlerin sayısı 40, yani 25 bin 960 öğretmenimiz görev yerinde. 

 

Hepsine başarılar diliyorum, hepsinin gözlerinden öpüyorum. Ayrıca, yöre halkına, öğretmenlerimize kucak açan, öğretmenlerimizi bağrına basan yöre halkına, muhtarlarımıza, kaymakamlarımıza buradan ayrıca çok teşekkür ediyorum.”

 

EBA, dünyanın en büyük eğitim portalı

“EBA, dediğiniz gibi E-B-A, Eğitim Bilişim Ağı, FATİH Projesi’nin en önemli bileşeni EBA’dır. Şimdi bazıları maalesef FATİH Projesi’ni sadece bir donanım projesi gibi algılıyorlar veya öyle göstermek istiyorlar. Yani FATİH Projesi tablet dağıtma projesidir. Hayır, FATİH Projesi’nin içerisinde tablet dağıtım planlaması da var ve bugüne kadar da biz 1,5 milyon tablet bilgisayarı öğrencilerimize ve öğretmenlerimize dağıttık. Ama bundan ibaret değil, bunlar işin donanım tarafı.

 

Bunlar zarfı, şimdi işin bir de içeriği var, mazrufu, içeriği var, içerik EBA. EBA, 150 binin üzerinde yardımcı eğitim malzemesinin içinde bulunduran, yardımcı eğitim aracını içinde bulunduran ve her öğretmenimizin, her öğrencimizin kendi özel şifresiyle girip dersini yapabileceği, alternatif ders videoları izleyebileceği, test çözebileceği, ödev yapabileceği, öğretmense ödev atayabileceği, öğrencilerine ödev gönderebileceği, ödev tasarlayıp gönderebileceği devasa bir platform ve dünyanın en büyük eğitim portalı, şu anda dünyanın en büyük eğitim portalı, ve tamamen Millî Eğitim Bakanlığının uzmanları ve öğretmenleri bakımından geliştirilmiş bir portaldır. Şimdi onun ikinci versiyonunu biz geçen ay yürürlüğe koyduk. Burada video dersler var, yani farklı öğretmenler tarafından her konuda, aklınıza gelebilecek her konuda ortaokulda ve lisede okutulan bütün derslerde ve bütün konularda yardımcı ders materyalleri var. Bunlar video ders olarak var, yazılı malzemeler olarak var, dediğim gibi örnek testler olarak var, ödevler olarak var, görsel malzemeler olarak var. Ayrıca linkler de var, yani başka yerlerdeki eğitim alanlarına da bizim belirli bir filtreden geçirerek yararlı bulduğumuz alanlara da yönlenebilecekleri bir portal oluşturuldu. Şimdi ve bütün okullarımızda etkileşimli tahtalar üzerinden EBA’ya girilebiliyor, çocuklar kendi bilgisayarlarından girebilirler, bizim dağıttığımız tablet bilgisayarla girebilirler. Siz de girebilirsiniz. Yani öğretmen ve öğrencilerin dışındaki insanlar da, veliler de EBA’ya girebilirler. Ha şu vardır: EBA’nın içerisinde sadece öğretmenlerin ulaşabileceği bölümler de var. Çünkü orada mesela bazı diyelim sorular var, öğretmenlerimiz oradan örnek sorularla kendi öğrencilerine bazı sınavlar yapmak isteyebilirler. Oralara sadece öğretmenlerimiz girebiliyorlar. Öğretmenler hem sadece kendilerine ayrılmış olan bölümlere girebiliyorlar, hem de öğrencilerin bölümlerine, yani öğretmenler her yere girebiliyorlar, öğretmene şey yok.

 

EBA’ya ulaşanların sayısı 8 milyona çıktı

“EBA 2012 yılında, yani Ömer Dinçer Bey zamanında başlatılmış bir projedir, onun için de Ömer Dinçer Beye çok teşekkür ediyorum böyle yararlı bir projeyi başlattığı için. O başlangıç tarihinde ilk başlangıcını 212 bin girişle başladı. Bugün ulaştığımız rakam 8 milyon 51 bin ve günden güne artıyor. Şimdi bu rakamı söyledim, 51 bin belki 55 bin oldu. Çünkü biz tanıttıkça girişler de artıyor. Şimdi arkadaşlarımız okul aile birliklerini toplayarak velilerimize EBA’nın ne olduğunu anlatıyorlar, öğretmenlerimizi tekrar toplayıp anlatıyorlar. Ve öğretmenlerimiz buralara kendi ürettikleri dersleri, testleri, ödev örneklerini de yükleyebiliyorlar. Bu konuda öğretmenlerimizden öylesine büyük bir katkı potansiyeli gördük ki yani öğretmenlerimiz ellerindeki sınırlı imkânlarla, kendi kameralarıyla, hatta cep telefonlarıyla filan çektikleri görüntülerle ders oluşturup buraya yüklüyorlardı. Bu potansiyeli görünce biz dedik ki öğretmenlerimize biz daha profesyonel imkânlar sunalım. Ve bu amaçla 12 ilde 13 tane stüdyo oluşturduk. Bu stüdyolarda profesyonel araçlar var, yani çok profesyonel değil tabii, yani Hollywood standardında değil veya TRT standardında değil belki birçoğu, ama bir ders çekimi yapmak için gerekli olan bütün altyapı, teknik altyapı var burada. Ayrıca öğretmenlerimizi bu teknik altyapıyı kendi konularında nasıl kullanabileceklerine dair bir eğitim de veriyoruz. Şu ana kadar 130 binin üzerindeki öğretmenimiz EBA içinde verimli bir şekilde dolaşma eğitimini aldılar, yani EBA’yı sınıflarında nasıl kullanabilecekleri konusunda ciddi bir eğitimden geçtiler. Ama bir de üretim eğitimi var, yani bu ders materyalini nasıl üretirim ve sonra EBA’ya nasıl yüklerim. 

 

Mersin’de geçen ay binin üzerinde öğretmenimize ayrıca işte görsel tasarım nasıl yapılır, teknik olarak ışık nasıl kullanılır, ses nasıl kullanılır, montaj nasıl yapılır; bu eğitimlerden de geçirdik. Yani size ciddi bir rakip geliyor. Biz şunu da yapıyoruz EBA’da, onun için de size teşekkür ederim: Aynı zamanda TRT arşivinde olan eğitsel malzemeyi de biz TRT’nin alicenaplığıyla diyeyim yükledik.  

 

Bizim EBA envanterinde, EBA portalde TRT’nin, Tarım Bakanlığının, Millî Savunma Bakanlığının, yani bütün kamu kuruluşlarının bizim işimize yarayabilecek eğitim materyallerini de taradık, onları da yükledik. Bütün bu yüklemeler bir filtreden geçiyor tabii. Hem yüklenen malzemenin eğitsel niteliği açısından filtreliyoruz, hem de ayrıca genel ilkeler bakımından da filtreliyoruz. Bir de, öğrencilerimiz kendilerine dağıttığımız tablet bilgisayarlarla -o da soruluyordu muhtemelen- olur olmaz yerlere girebilirler mi internette? Hayır giremezler. Bizim tablet bilgisayarlarımız sadece eğitsel, eğitim amaçlı sitelere ulaşabilecek şekilde formatlanmıştır. 

 

Ben elektrik devreleriyle ilgili bir dersi izledim.  Onun hikâyesini bilmiyorum anlatayım mı, yani vaktiniz müsait mi? Şimdi uluslararası, dünyada çok ünlü bir içerik üreticisi firma bize bir sunum yapmak istedi. Dediler ki; biz size gelelim. Sunum yapmak istediler. Peki, buyurun gelin. Yani onlar gelmeden bir gün önce ben hani yarın onlarla konuşacağız, biz de şunları şunları yapıyoruz diye bir-iki örnek vereyim veya söyleyebileyim, konuşabileyim diye o gece EBA’ya girdim, ve tesadüfen hani çok da bilmediğim bir konu olsun ki bakalım iyi öğrenebiliyor muyum diye elektrik devreleri diye bir ders, iki öğretmenimizin hazırladığı bir ders elektrik devreleri üzerine. Fakat Leylim ley var ya, dersi o müzikle anlatıyorlar.  Ama işte düz bağlarsan şöyle olur leylim ley filan diye böyle, çok da güzel uydurmuşlar sözlerle müziği. Sözler bayağı bilgisayar sözler, yani elektrik devrelerini anlatan sözler, müzik Leylim ley’in müziği, EBA’ya girerseniz var o. Ben ertesi gün sabah tıraş olurken hala kafamda elektrik devreleri Leylim ley olarak çalıyordu. Sunuma gittik, Bakanlığa o yabancı firma temsilcileri geldiler. Yani başkası söylese şimdi adam ne güzel senaryo yazıyor derim, ama hikâye doğru, yani böyle. Dediler ki biz şimdi size genellikle öğrencilerin pek hoşlanmadığı ve doğru dürüst de öğretemediğimiz bir konu olan elektrik devreleri konusunda hazırladığımız dersi gösterelim. Ama gerçekten onların hazırladığı ders, işte kitaptan bazı şeyleri görüntüleri filan biraz köpürterek, araya bir-iki Amerikan esprisi katarak cazip hale getirilmeye çalışılmış kara kuru bir ders. Yani hakikaten onunla da öğrenilmez. Ama bizim Leylim ley’le öğretmiş iki öğretmenimiz. Sonra ben onların sunumundan sonra arkadaşla dedim ki, şimdi beylere bizim Leylim ley’i de bir izletin. Öğretmenlerimiz o konuda hakikaten çok yetenekliler. Mesela evvelki gün Eskişehir’de bir sunum yaptık okul aile birliğine, kan dolaşımı, büyük ve küçük kan dolaşımını, Ankara’dan bir öğretmenimiz çocukları bahçede öyle bir dizmiş ki işte kirli kan olan mavi çocuklar buradan gidiyor, temiz kan olan kırmızı çocuklar buradan geliyor. Orada 7-8 tane öğrenci kalp olmuş, onlar kan pompalıyorlar. Şimdi bahçede böyle bir oyunla kan dolaşımını öğrenen bir çocuk artık hayat boyu bunu unutmaz.”

 

“45 sene sonra tekrar mezun olduğum sınıfta eski yerime oturdum”

“Öğrenciler ‘Heyo kolejliyiz, kolejli’ diye tezahürat yapıyorlar. Burası Eskişehir Anadolu Lisesi. Yani eski adıyla Eskişehir Maarif Koleji. Bizim zamanımızda Anadolu lisesi yoktu, bizim zamanımızda bundan 6 tane Türkiye’de maarif koleji vardı, bu da Eskişehir Maarif Koleji, onun için hey o kolejli kolejli diye, yani okulun geleneksel tezahüratı oradan kalma, Eskişehir Maarif Koleji olduğu için oradan kalma. Dün orada 45 sene sonra tekrar mezun olduğum sınıfta eski yerime oturdum. Şaşırtıcı, ben bile şaşırdım, her sırada oturan eski arkadaşlarımı numaralarıyla falan hatırlıyorum. 

 

Evet, ama bu bireysel bir beceri meselesi değil. Şöyle bir şey var, deniyor ki; erken yaşta öğrenilenler çok daha köklü bir yer ediyor hafızada ve unutulmuyor kolay kolay. Sonradan öğrenilenler, yani dün öğlen yemeğinde yediğinizi çok kolay unutabilirsiniz, ama 45 sene önceki arkadaşınızın numarasını unutmuyorsunuz. Gerçi şu da var: Biz orada yatılı okuyorduk ve 7 sene beraber okuduk o arkadaşlarımla ve genellikle de 7 sene boyunca herkesin yeri aşağı yukarı belliydi ve benim yerim de o sınıfta en arkadaydı, en çalışkanlar önde otururlardı, daha az çalışkan olanlar en arkada. Gerçi benim özel bir tercihimdi o aynı zamanda arkada oturmak, çünkü böyle sıranın altından roman okumak mesela fizik dersinde kaçak… Şimdi ben bunu Millî Eğitim Bakanı olarak fazla söylememeyim… Yol göstermiş gibi olmayalım. Ama arka sıraların da kendine göre bir raconu vardır yani.”

 

“Öğretmenler unutulmaz”

Orada okulu ziyaretim sırasında öğrencilere de söylediğim bir şeyi gene kamuoyunda da tekrar etmekte büyük yarar görüyorum. Orada da çocuklara söyledim, ben ilkokula başlarken Millî Eğitim Bakanı kimdi, hatırlamıyorum, bilmiyorum. Siz de bilmiyorsunuzdur, hatırlıyor musunuz ilkokula başlarken Millî Eğitim Bakanı kimdi? Umurumuzda mıydı, bilmiyorsunuz. Ama hiçbirimiz ilkokul birinci sınıfa başlarken öğretmenimiz kimdi unutmayız, ilkokul öğretmenlerimizi unutmayız, sadece ilkokul öğretmenlerimizi de değil, ortaokuldaki öğretmenlerimizi de. Yani ben orada sadece sınıf arkadaşlarımı hatırlamadım, müdüründen kantindeki çalışanına kadar bütün okuldaki öğretmenlerimizi, çalışanları, hepsini hatırlıyorum. Öğretmenler unutulmuyor, millî eğitim bakanları geliyor geçiyor, ama öğretmenler ister ilkokulda, ister ortaokulda, ister lisede, kimya öğretmeninizi unutmuyorsunuz, fizik öğretmeninizi unutmuyorsunuz. 


Bazı öğretmenler ayrıca hiç unutulmaz, yani acı veya tatlı bir hatıra sebebiyle bazı öğretmenler ayrıca çok hatırlanır, ama genel olarak öğretmenler hiç unutulmaz. Onun için, orada çocuklara da onu söylemeye çalıştım. İnsan hani o sıralarda otururken öğretmenin kıymetini belki yeteri kadar bilemeyebilir, ama mezun olduğunuz zaman, hele 40 sene sonra geriye doğru baktığınız zaman, hele bu öğretmenlerinizden bazıları artık hayatta değilse çok büyük hicranla hatırlarsınız. Onun için öğretmenlerimizi gününde, yerinde, zamanında henüz onlarla birlikteyken hoş tutmamız lazım.

 

Evet, mezuniyet gününde başlarsanız onu hissetmeye. Onun için kıymetini bilmek lazım, hem okulun, hem o dönemin, hem o arkadaşların, sınıf arkadaşlarının, hem de öğretmenlerimizin.”

 

“Öğrencilerimizin her şeyi okulda, sınıfta öğrenmeleri gerektiğini düşünüyoruz”

“Biz öğrencilerimizin olabildiğince her şeyi okulda, sınıfta öğrenmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Ama geçmişte, özellikle bu dershanelerin çok yaygın olduğu dönemlerde artık okul ikinci plana düşmüştü, hatta pek çok sınıfta özellikle ikinci yarıda, yani özellikle sınav sınıflarında, yani 8’inci ve 12’nci sınıflarda, yani ortaokulu bitirip liseye gidecek, o sınava girecek çocuklarda veya 12’nci sınıfta liseyi bitirip üniversiteye gidecek, okulda ikinci yarıda okullar türlü çeşitli yollarla, raporlarla vesairelerle boşalıyor ve çocuklar dershanelere gidiyorlar. Dershaneye gidebilen, giden değil, gidebilen öğrencilerin de çok büyük bir bölümü zaten normal şartlarda o sınavlarda başarılı olabilecek olan öğrenciler ve okulların öğrencileri, yani gerçekten takviyeye ihtiyacı olan çocuklar değil. Zaten normal şartlarda dışarıdan takviye almasa da okulda aldığı eğitimle o sınavlarda başarılı olabilecek olan çocuklar ayrıca bir de dershanelere gidiyorlardı. Dershaneye gitme oranı resmi kayıtlar, korsan kayıtları saymıyorum, yüzde 15 civarındaydı ve dolayısıyla ciddi bir kaynak israfı vardı. Ayrıca, o dershanelere giden çocuklar da dershanelerde kendi içinde ayrıca sınıflandırılıyordu. Yani dershaneler de kendi içlerinde birinci lig, ikinci lig, üçüncü lig gibi bir sıralaması vardı ama, diyelim birinci ligde olduğunu iddia eden dershanenin içinde de ayrıca sınıflar tasnif ediliyor ve birçok dershanede de okullardan özel olarak seçilmiş çok başarılı çocuklar özel sınıflara alınıyor, orada özel bir eğitimden geçiriliyor ve onların başarısı sanki topyekûn bütün dershanenin başarısıymış gibi de reklam ediliyordu. Yani orada ciddi bir illüzyon ve aldatmaca süreci işliyordu. 


Bunu aslında hepimiz biliyorduk, veliler de biliyordu, öğretmenler de biliyorlardı, dershanecilerin kendileri de biliyorlardı ve sektörün büyük bir kısmı da bundan rahatsızdı aslında, onlar gerçekten eğitimci olmak da istiyorlardı. Nitekim dönüşüm süreci başladıktan sonra biz çeşitli teşviklerle dershanelere dedik ki, arsa teşviki verelim, vergi kolaylığı sağlayalım, ayrıca size öğrenci gönderelim, o öğrenciler için teşvik uygulaması başlatalım ve siz gelin okul olun. Yani ya anaokulu olun, okul öncesi eğitim kurumu olun, ya ilkokul olun, ya ortaokul olun, ya lise olun veya özel lise, özel ortaokul olma kabiliyetiniz yoksa fiziki şartlar bakımından, henüz bu kabiliyetiniz yoksa bir taahhüt imzalayın, deyin ki 4 sene içinde biz bu standartları karşılayacağız. Bu taahhütleri imzalayan kurumlara da temel lise diye bir geçiş kurumu oluşturduk. Şimdi temel liseler diyelim özel lisenin sahip olduğu bütün donanımlara sahip olmayabiliyor, onlar için biraz esnettik. Yani bahçe şartlarında, laboratuvar, atölye vesaire gibi fiziki altyapı şartlarını onlar için 4 seneliğine gevşettik. 


Belli bir süre için. Ve dedik ki, siz 4 sene içerisinde bu şartları karşılayacak tedbirleri alacaksınız bizim de verdiğimiz ve vereceğimiz teşviklerle, desteklerle. Sektörün çok büyük bir bölümü bu anlamda dönüştü ve veliler gerçekten bundan çok memnunlar.

 

Fakat Anayasa Mahkemesi’nin bu konuyla ilgili kararında diyor ki, Millî Eğitim Bakanlığı olarak siz kamu olarak çocuklara okul dışı alanlarda da eğitim alma hakkını çok fazla kısıtlamayın, biraz daha geniş tutmak zorundasınız, yani o alanı genişletmeniz lazım. Biz aslında genişletmiştik, gerçi Anayasa Mahkemesi’ne bu yeterince anlatamadık herhalde ama. Anayasa Mahkemesi’nin bu gerekçeli kararına istinaden şunu yaptık: Özel öğretim kurumları yönetmeliğimizde yaptığımız bir düzenlemeyle… Çünkü orada bir boşluk oluştu, bir yasal boşluk oluştu, Türkiye Büyük Millet Meclisi dershaneyi iptal etmiş, kanundan dershane kavramını çıkartmış, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararıyla okul dışı eğitim imkânlarını kısıtlamayın diyor ama, oraya dershane diye de yazamıyor, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinde değil oraya Meclis’in iptal ettiği bir kurumu oraya tekrar yazmak, yani anayasa hukukunda yok böyle bir şey.”

 

Ücretsiz takviye kurs imkanı

“Biz okullarda hafta sonlarında takviye kursları açtık, yetiştirme ve destekleme kursları adı altında takviye kursları açtık. Hafta sonlarında eğer çocuk, Anayasa Mahkemesi diyor ya okul dışı destek verin, tamam, eğer çocuk sınıfta öğrendiğiyle yetinemiyorsa, ayrıca bir desteğe ihtiyaç duyuyorsa, bir de takviye ihtiyaç duyuyorsa, bütün okullarımızda, yani okullarımızın yüzde 95’inde takviye kursları açtık her dersten. Bunlar sadece matematik, fizik, kimya değil, talep varsa beden eğitiminden de, resimden de. Yani özel eğilimi varsa çocuğun, diyelim resme özel bir ilgisi var veya herhangi bir sanat dalına, müziğe veya sportif bir alana, ama okuldaki ders onun için yeterli ders saati ve uygulama, ekstra bir şeyler yapmak istiyor, onun için de açılabiliyor takviye kursları.

 

Şimdi işte EBA’da, e-kurs diye bir modülümüz var, e-kursta bu takviye kurslarında ders vermek isteyen, kurs vermek isteyen öğretmenlerimiz oraya müracaat ediyorlar gönüllülük esasıyla, geçen sene 112 bindi, bu sene 237 bin öğretmenimiz, 250 bine de yaklaşmıştır, 237 bin öğretmenimiz kurs açmak için, yani ders vermek bu kurslarda gönüllü olarak müracaat etti. Gönüllü olarak diyorum ama, ücret veriyoruz, hatta o ücret normal ek ders ücreti gibiydi, hafta sonunda, yani mesai saatleri dışında bir fedakârlık yapıyor öğretmenlerimiz, onun için onu da ikiye katladık o ders ek ücretini, şimdi normal zamanda aldıklarının iki katı hafta sonlarındaki kurslara giren öğretmenlerimiz alıyorlar. 


E-kurs modelinde öğretmenlerimiz müracaat ediyorlar, yani e-kursa girdiğiniz zaman diyelim bir veli olarak siz hangi öğretmen hangi okulda, hangi dersten takviye kursu veriyor, bunu görüyorsunuz ve öğrenci de o e-kurstan kendisi müracaat ediyor ben şu kursa gitmek istiyorum diye, biz onları e-kursta eşleştiriyoruz, böylece kurs gruplarını oluşturuyoruz okullarda. Yani illa kendi okulunda ve kendi öğretmeninden değil. Belki çocuk kendi öğretmeninin anlattığını pek iyi anlayamadı, duymuş ki Nasuhi Bey çok iyi matematik öğretiyor, onun kursuna gidebilir, oradan seçiyor onları. 


Dolayısıyla, geçen sene 2 milyon 600 bin öğrenciydi bu kursa devam eden öğrenci sayımız ki pilot uygulama gibi başlamıştık, bu sene 4 milyonu geçti, 4 milyon 50 bini buldu. 


Yani bütün ortaöğretimde 17 milyon zaten. Ama mesela şunu söyleyeyim: 4 milyonu neyle karşılaştırabiliriz? Diyelim dershane sektörünün faal olduğu dönemde 1,5 milyondu…

 

1,5 milyon yalnız resmi kayıt, orada çok suiistimaller vardı, bir de kayıt dışı yapılan işler vardı, zaten asıl büyük soygun kayıt dışından yürüyordu. 


Şimdi gerek bu takviye kursları, gerek EBA’nın sağladığı, şimdi takviye kursları da ücretsiz, bunu ısrarla ve altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamak istiyorum, hafta sonlarındaki takviye kurslarımız bütün öğrenciler için ücretsizdir. Yardımcı ders kitabı alacağız, böyle yapacağız diye, böyle duyumlar geldiği için bunu vurgulama ihtiyacını duyuyorum, öğrencilerden para toplanması yasaktır. 


Öğretmenlere ders ücretini ödüyoruz, devlet olarak biz ödüyoruz, öğrenciden bir para alınmıyor, alınmadı, alınmayacak, alanlar hakkında da soruşturma açarız.

 

Ha, ‘onun dışında benim çok param var, illa ben dışarıda para vererek de bir yerlerden takviye almak istiyorum’ diyenler için de, yine işte o yasal boşluğu gidermek için biz özel öğretim kurumları yönetmeliğimizde kurslar var, o kurslardan bir tanesini de özel öğretim kursları halinde örgütledik, 3 dersten, matematik, fizik, kimya, yani ders grupları var orada, hangi ders grubundan öğrencinin ayrıca takviyeye ihtiyacı varsa, bizim okullardaki hafta sonlarında açtığımız ücretsiz kursları da ona yetmiyorsa, onu da istemiyorsa, illa ben para ödeyerek dışarıdan bir kurs almak istiyorum diyorsa, o da özel öğretim kursları yönetmeliğimizde yeri olan özel öğretim kursları var, onarla gidebilirler, onlar ücretli, ama bizim okullarımızda açtığımız takviye kursları ücretsiz.

 

Bir bu takviye kurslarıyla, bir de EBA’yla, EBA da dediğim gibi on binlerce video ders her konuda. İşte elektrik devrelerinden mitoz bölünmeyi izleyecek, mitoz bölünmeye kadar, mayoz bölünmeye kadar biyolojisinde, fiziğinde, kimyasında, Türkçede, edebiyatta, her derste, her konuda orada ya bizim öğretmenlerimiz tarafından özel olarak bizim de profesyoneller koşullarda hazırladığımız ders çekimleri var veya öğretmenlerimizin hazırladığı oraya yükledikleri dersler var veya yabancılardan aldığımız eğitim materyalleri var Türkçeleştirilmiş olarak, onları izleyebilirler, deneylerini sanal ortamda yapabilirler, ödev hazırlayabilirler, test çözebilirler. 20 binin üzerinde test var burada, şimdi 40 bin daha ekliyoruz, 60 bini geçecek test sayımız.

 

Ayrıca, dönemsel sınavlar da yapacağız, yani deneme sınavları isteyenin katılabileceği ve bunlar da ücretsiz. Bu ikisi, dershane ve bandrolsüz yardımcı kitap sektöründen oluşan bizim tahminlerimize göre 14-15 milyar liralık bir suiistimali önlemiş oldu. O yüzden FATİH Projesi çöktü diye çok yakında yeni haberler duyacaksınız, çünkü FATİH Projesi, yani EBA ve takviye kursları çok büyük bir soygunu önlemiş oldu. Bunu söylerken ben şu anda normal okula dönüşmüş olan gerçek eğitimci, eskiden dershanecilik yapan, ama şimdi okula dönüşmüş olan gerçek eğitimcilerimizi tenzih ederek ve onlara teşekkür ederek söylüyorum.”

 

Kalem öğretmenliğin simgesidir

“Şimdi siz gençsiniz, belki sizin zamanınızda artık o gelenek kalkmış olabilir ama, bizim gençliğimizde, çocukluğumuzda, öğrenciliğimizde eskiden öğretmenlerimiz ve özellikle idarecilerimiz bu mendil ceplerinde mutlaka bir dolma kalem, hatta iki dolma kalem, bir mavi, biri kırmızı. Biz kırmızının çıkmasını hiç istemezdik, çünkü not defterine, şöyle not defterleri vardı, biz biraz da onu çağrıştırsın diye bunları yaptık, bu not defterlerine notlar işlenirdi ve zayıf notlar genellikle kırmızıyla yapılırdı. Şimdi nasıl bazı öğrenciler bizim tablet bilgisayarların şifresini kırma hevesine kapılıyorsa, bizim zamanımızdaki en büyük fantezi de not defterini ele geçirmek idi.

 

Dolayısıyla, bu öğretmenliğin simgesidir, yani eğitimciliğin. Onun için biz bütün öğretmenlerimize bunu özellikle tavsiye ediyoruz, elimizin yettiği kadar, gücümüzün yettiği kadar hediye etmeye çalışıyoruz idarecilerimize. Bütün millî eğitim camiası, şimdi Bakanlık olarak biz bunu benimsedik ve yerleşti, yani Millî Eğitim Bakanlığında merkezde bu tamam, öğretmenlerimizde de, illerdeki millî eğitim bürokrasisinde de yaygınlaşıyor. Bence güzel bir gelenek, bunu sürdürmemiz lazım. Bu bizim icat ettiğimiz bir şey değil, bu öğretmenlerimizin geçmişte oluşturdukları bir gelenekti, biz onu ihya etmeye çalışıyoruz.”

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.